- Makaleyi Paylaş
- Facebook'ta Paylaş
- Twitter'da Paylaş
- 30 Nisan 2018, Pazartesi 13:46
- 831 kez okundu
HEPİMİZİN HİKAYESİ
Başlığı okuyup da avcıların yaptıkları avları ve abartılı bir şekilde anlattıkları avcılar kahvesi aklınıza gelmesin. Bu başka bir yalancı kahvesi… Hepimiz , eninde sonunda bu kahvenin tabii müşterisiyiz. Ama bugün ama yarın… 20 Eylül günü babam bu kahvenin müşterisi oldu. Yalancılar kahvesi yine muğlâk kaldı. Bir şey anlamadınız ama hepinizin bildiği ve hepimizin yine çok iyi bildiği bu kahveyi bir anekdotla size tanıtmaya çalışacağım.
Anadolu’nun ünlü manevi şahsiyetleri olan Mevlânâ ile Şemsi çok iyi tanıyorsunuz. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî , Şems ile tanışmazdan önce medrese hocasıdır. Bugünkü deyimiyle üniversite hocasıdır. Ancak , ünlü sofu Şems ile tanıştıktan sonra tasavvufa meyleder. Hocalığı ve Konya’daki özel dostlarını ihmal eder. Gece gündüz Şems ile derinlikli tasavvufi sohbetlere zamanını ayırır. Mevlânâ’nın , Şems ile olan bu dostluğu ve Şems’e bu kadar zaman ayırıp mühimsemesi Konya’da kıskançlığa sebep olur ve Şems’e karşı bir hasımlık peyda olur. Herhalde , başlarına gelecekleri tahmin ettiler ki sohbetleri esnasında, Mevlânâ : “Biz birbirimizi kaybedersek nerede bulacağız ?” diye sorması üzerine , Şems: “Beni kaybedersen Tebriz’de çok meşhur bir Yalancılar Kahvesi vardır. Beni ararsan orada bulursun .” der.
Gel zaman git zaman Konya’da, Şems’e karşı büyük bir muhalefet oluşur. Şems ise Konya’da kalıp Mevlânâ’ya bir zarar gelmesine gönlü razı olmadığından bir gece aniden Konya’yı terk eder. Mevlânâ, canciğer dostunu kaybetmenin üzüntüsü içinde günlerce çok acı çeker. Nihayet ayrılığın hasretine dayanamaz. Sonunda bir gün, o da Konya’yı terk ederek Tebriz’e, yakın dostunu aramaya gider. Tebriz’e vardığında karşılaştığı herkese meşhur yalancılar kahvesini sorar , ama sorduğu her Tebrizli bıyık altından güler .“ Burada böyle bir kahve yok.” diye. Lakin, Mevlânâ dostuna güvenmektedir. O yalan söylemiş olamaz… Mevlânâ, Tebriz’de günlerce yalancılar kahvesini arar ama bir türlü bulamaz. Sonunda dostuna olan güveninin sarsılmışlığı içinde Tebriz’den dönerken yol üzerinde, ecdadının meftun olduğu topraklardaki mezarlığa uğrayıp bir Fatiha okumayı düşünür. Fatiha okumak için mezarlığa girdiğinde bir de ne görsün , Şems mezarlıkta…
İki dost gözyaşları içinde kucaklaşır. Neden sonra Mevlânâ : “Sizi günlerce Tebriz’de yalancılar kahvesinde aradım da kime sorduysam bana güldüler. Burada öyle bir kahve yok .’’ dediler. Şems ise dostunu dinledikten sonra “Var ,dostum ,var. En büyük yalancılar kahvesi burası… Eninde sonunda buraya gelince onlar da öğrenecekler. Görüyor musun? Burada yatanların hepsi yalancı… Dünyada iken bunların bir kısmı ‘malım var’ diye, bir kısmı ise ‘makamım, rütbem, sarayım, tahtım, tacım, şanım, şöhretim’ var diye birbirlerine çalım satıyorlardı. Ama görüyorsun işte !..
Bunların hiçbir şeyi yokmuş. Fakiri de zengini de aynı elbise ile geldiler. ’’ diye cevap verir.
Evet, dostlarım, babamı üç sene önce 20 eylül gecesi saat 03.00’te hastanenin aciline götürdüm. Doktorlar ilk müdahaleyi yaptıktan sonra acilen yoğun bakıma aldılar. Ben her zamanki gibi biraz oksijen aldıktan sonra ( Nefes darlığı şikâyetinden ) tekrar eve götürmeyi beklerken saat 08.30’da , eski öğrencim Doktor Bekir Kaynar “Başınız sağ olsun… Hocam , babanızı kaybettik.” Deyince inanamadım. Sanki , doktor - öğrencim- benimle şaka yapıyordu. Evet, şaka değildi. Dünyanın tek gerçeğiyle yüz yüzeydim. Evet ,babamı kaybetmiştim. Morga beraber indik. Işıl ışıl gözleri yerindeydi ama benim göz yaşlarımı görmüyordu. Kulakları yerindeydi ama kız kardeşlerimin feryat figanını duymuyordu.
Rahmetli babamı, Hoca Efendi ile beraber yıkadık. Ben suyunu döktüm. Hoca Efendi yıkadı. Yıkandıkça beyazlaştı. Sonra, cepsiz dört beş metre kefene bedeni sığdı. Sonrası kabir... Biricik babamı, kabire kendi ellerimle yerleştirirken bir taraftan da empati kuruyordum. Ölüm denen hakikat , eşe dosta, konu komşuya gelecek de aileme gelmeyecek gibi mi geliyordu bana . İşte babama geldi. Er ya da geç, bana da gelecek aynı koşuşturma , aynı feryat figan benim için de… Çocuklarım ve aziz dostlarım sizler hepimiz ve herkes için - Allah gecinden versin, iman selameti ile bu şerbeti tatmayı hepimize nasip etsin- cereyan edecekti.
O anda, yamyamların aile sevgileri aklıma geldi. Yamyamlar, bize anlatıldığı gibi her insanın etini yemezlermiş. Sadece anne babalarının etlerini yerlermiş.“Bizi doğuran annemizi, bizi yedirip büyüten anne babamızı nasıl kara toprağa veririz…’’diyerek ‘‘ Onları yersek kendi vücudumuzda yaşatırız ve onlarla beraberiz yaşarız.’’ İnancıyla anne balarının etlerini yerlermiş. Acaba, dedim! Ben yamyamlar kadar da mı babamı sevmiyorum ? diye bir soru aklıma geldi. Evet, seviyordum… Fakat ben onu yüce dosta emanet ettim. Kabire yerleştirdikten sonra göz açıp kapayıncaya kadar topraklarla naaşı kapatıldı. Sonrası dinî merasim töreniydi...
Bu arada mahallemizin Erzurumlu Ersin Hoca ’nın duası beni çok etkiledi. “Dünyada yollar çoktur ama iki yol vardır ki biri feryat ile figanla kabre gider, diğeriyse Hak’ka gider. Biz birinci etabı merhum ile tamamladık . Rabbim , şu andan itibaren mevtayı sana yolladık. Ne olur , onu , hata ve kusurlarıyla huzuruna kabul eyle. Rahman ve Rahim sıfatınla ona merhamet eyle. Gafûr sıfatınla günahlarını affeyle.” diye duasını noktaladı.
Babamın büyük evladı olarak evrak ve kağıt işleriyle ilgilenmek bana kaldı.Huzur bulduğu yuvasını ardında bir başına bırakıp yalnız ve dilsizleşen eşyalarıyla, ölümü ve dirimliği için biriktirdiği üç beş kuruş geride kaldı. Hiçbirini götürmedi çünkü elbisesinin cebi yoktu ki nereye koyayım. Arkama baka baka kabirden ayrılırken şunu anladım. Ölümden başka her şey yalanmış. Yalan!
MAKALEYE YORUM YAZIN
-
12.03.2019 Tul-i Emel
-
28.01.2019 ” Cennet, Cehennem Nasıl bir Şeydir Anlat Bana!”
-
15.12.2018 KENDİ ELLERİMİZLE KENDİMİZE VE GELECEĞİMİZE ZARAR VERMEYELİM
-
10.11.2018 ÇAĞIMIZIN HASTALIĞI : “ BEN HAKLIYIM”
-
26.09.2018 GENÇLER BİLDİK SANDIKLARI ŞEYİN EN BÜYÜK ÇAHİLLERİDİR..
-
17.08.2018 İNSANLAR KIYAFETİNE GÖRE KARŞILANIYOR AMA...
-
28.07.2018 BİR ASIRDIR ÇAĞDAŞ MEDENİYET SEVİYESİNİ NEDEN YAKALAYAMADIK?
-
28.06.2018 HAYATIN İKİ TEMEL GERÇEĞİ
-
18.05.2018 BİR RAMAZAN HATIRAM
-
21.04.2018 " DERELER AKTI GİTTİ KURUDU VAKTİ GEÇTİ"
-
13.04.2018 " BEN BABAMI SEVMİYORUM"
-
12.03.2018 YORMAYANLAR SONUNDA ÇOK YORULUYORLAR
-
05.03.2018 BENİM ÖNÜMDE SÜTRE KALMADI, SİZİN ÖNÜNÜZDE KALDI MI? ( 2. bölüm)
-
27.02.2018 SİZİN ÖNÜNÜZDE SÜTRE KALDI MI? BENİM ÖNEMDE KALMADI
-
20.02.2018 ANNELER-BABALAR! ÇOCUKLARINIZI SÖNMÜŞ BALONA ÇEVİRMEYİN!
-
12.02.2018 MÜHLET VAR İHMAL YOK
-
05.02.2018 RAHMETLİ EŞİNİN TÜLBENTİNİ HERGÜN KOKLAYARAK GÖZ YAŞIYLA ISLATAN ARKADAŞIM
-
27.01.2018 "ÇOK ŞÜKÜR TÜRKLER GELDİ NAMUSUMUZ KURTULDU KARNIMIZ DOYDU"
-
15.01.2018 "GÜZELLERİNİZ SOLMASIN, ÇAMLARINIZ KURUMASIN!"
-
08.01.2018 EVLİLİKTE BİREYSELLİĞİN GETİRDİĞİ SIKINTILAR
-
04.01.2018 EVİMİZDEKİ HUZURU UZAKLARDA ARAMAYALIM
-
27.12.2017 BÜYÜK ŞEYTAN EN ÇOK NEYE SEVİNİR?
-
16.12.2017 BOŞANMALARIN ARKASINDAN GELEN SIKINTILAR
-
11.12.2017 GENÇLER VE GENÇ EŞLER HAYALLERİNİZİ PİŞMANLIKLARLA SONUÇLANDIRMAYIN!
-
08.12.2017 HUZURU YANLIŞ YERLERDE ARAYIP DA SONUNDA AĞIR BEDEL ÖDEMEYELİM