- Makaleyi Paylaş
- Facebook'ta Paylaş
- Twitter'da Paylaş
- 04 Ocak 2018, Perşembe 12:16
- 855 kez okundu
EVİMİZDEKİ HUZURU UZAKLARDA ARAMAYALIM
( Ol mahiler ki, derya içredür deryayı bilmezler/ Balıklar denizde iken denizin kıymetini bilmezler)
Ünlü bir ressam, hayatının en başarılı resmini “ Huzurun Resmini” yapmak istiyordu. Yapacağı resim, öyle bir resim olmalı ki ölümünden sonra hem anılsın, hem de bu resme bakan insanlar huzur bulsun ve bu resim, sayesinde yıllar geçse de kendisini hatırlatsın, resim sayesinde ölümsüzlüğe kavuşsun. Fakat yapacağı resmin konusu ne olacaktı? Bir göl manzarası veya bir dağ başı mı? Resmin konusu hakkında karar verip bir türlü resmin başına oturamıyordu. Bir gün aradığını bulmak üzere evinden çıkar yollara düşer. Yolda dalgın dalgın giderken saçı başı ağarmış, güngörmüş bir ihtiyara rastlar:
— Amcacığım, ben ünlü bir ressamım. Huzurun resmini yapmak istiyorum. Dünyanın en güzel şeyinin resmini yapayım ki İnsanlar bu resme baksın huzur duysun. Ancak bu konuda neyin resmini yapacağımı bilmiyorum. Bana nasıl yardım edebilirsin? Yaşlı adam, şöyle bir ressama bakıp:
— Aradığını, inançla ibadet edilen bir mabette dua eden bir piri faninin resmini yap, der. Ressamın o tezgâhta bezi olmadığı için kafasında bir şey canlandıramaz ve kafasındaki konuyu bulmak üzere yoluna devam eder. Yolda giderken bu defa yol kenarında bir ağaç altında saçı başı toz duman içinde oturan yorgun argın oturan bir askere rastlar. Ve askere aradığı şeyi sorar. Yüzünde savaşta yaşadığı ve gördüğü acıların derin izlerini taşıyan asker fazla düşünmeden:
— Dünyanın en güzel şeyi barıştır. En çirkin şeyi de savaştır. ( Suriye’de ve etrafımızda devam eden savaşı göz önüne getiriniz) Barışın ve huzurun bulunduğu yerde mutlaka en güzel şeyi de bulursun, barışın resmini yap.” der. Yine kafasındaki resmin konusunu canlandıramayan ünlü ressamın yolu Manisa’ya düşer. Malum bizim meşhur Fatih Nikâh salonunun önünden geçerken elinde kırmızı- beyaz güllerle, beyaz gelinlikler içinde bir gelinle, siyah elbiseler içinde bir damadın el ele tutuşarak nikâh salondan çıktığını görür. Gelinle damadı, kol kola ilerleyip tam arabaya binmek üzere iken ressam nezaketle durdurur ve geline kendisini tanıttıktan sonra:
— Dünyada insana en çok huzur veren, dünyanın en güzel şeyi nedir? Diye sorar. Gelin:
— Aşk, der. Aşk, fakirliği zenginliğe, gözyaşlarını gülümsemeye dönüştürür. Azı çok eder. Onsuz güzellik olmaz, der. Aynı soruyu damada sorduğunda o da: “ Sevgidir” diye kısaca ressamın sorusunu cevaplar.
Sorularına aldığı cevaplar ressamı rahatlatacağı yerde, daha da kederlendirir, kafasını karıştırır. “İnanç, Barış, Aşk, Sevgi, Huzur.” Bunları kâğıda nasıl döker, nasıl anlatabilirdi?
Aradığını bulamamanın verdiği umutsuzluk ve kararsızlık içinde aylar sonu evine döner. Evinin zilini çalar, kapıyı açıp “Hoş geldin kocacığım” diyerek boynuna sarılan hanımının gözlerinde aşkı, “ Hoş geldin babacığım” diyerek bacaklarına sarılan çocuğunun gözlerinde de sevgiyi görür. Koltuğa oturup sıcacık çayı yudumladığında da huzuru bulur. Ünlü ressam dünyanın en güzel mutluluğunu ve huzurunu uzaklarda ararken kendi evinde bulmanın sevincini ve şaşkınlığını yaşar. Daha önceleri farkında bile olamadığı mutluluğun ve huzurun resmini yapmak için tuvalin başına geçer. Hiç zaman kaybetmeden resmi yapmaya başlar ve en kısa zamanda resmi tamamlayarak, resmin altına insanların dikkatini çekmek için büyükçe bir yazı ile “ YUVAM” diye not düşer.
Şair diyor ki: “Ol mahiler ki derya içindedir, deryayı bilmezler.” Balıklar, deniz içinde iken denizin kıymetini bilmedikleri gibi mutlu yuvası olan, akşam evine geldiğinde “Babacığım” diye bacaklarına sarılan çocuğunun, sevgi ve şefkat dolu eşinin verdiği huzuru ve mutluluğu terk edip yanlış yollara saparak yuvasını yıkan insanların ikinci, üçüncü evliliklerinde ise ilk evliliklerinde yakaladıkları mutluluğu yaşadıkları pek vaki olmamıştır. İstisna kaideyi bozmaz ama pek çoğunda “Keşke ilk evliliğimi bozmasaydım!” diye pişman olanları duymuşuzdur.
Mutluluk ve huzur, ne beş yıldızlı otellerde ne de gayri meşru hayatlarda bulunabilir. Huzur ve mutluluk, sıcak aile yuvalarında yakalanacak ve yaşanacak bir değerdir. Sağlıklı, başarılı, mantıklı, duyarlı, dengeli ve sorumluluk sahibi çocuklar da ancak bu yuvalarda yetiştirilir.
Yunus: “Ver canını Hak yoluna, can vermeyince canan bulunmaz.” der. Aile, sevgi üzerine kurulur. Sadece cinselliği öne çıkaran evlilikler ayakta kalamaz. Kaldı ki cinselliğin de bir miadı vardır. Ama sevginin miadı yoktur. Sevmek, bütün canlıların ortak sevinci, onları hayata bağlayan zincirin en güçlü halkasıdır. İnsanın doğumu ile sevgi de başlar. Bir ana, günah mahsulü çocuğunu bile şefkatle bağrına basar; çünkü sevgidendir. Yiğit derdine rağmen kadınını kucaklar; çünkü sevgidendir. Cemiyetin taşladığı adama kadını bağrını açar; çünkü sevgidendir. Asker, erkekçe vurulunca düşer, parmaklarını toprağa geçirir; çünkü sevgidendir. Zamanın ak pak kıldığı saçlara rağmen yaşlıların ruhlarının diri ve birbirlerine dayanak olması sevgidendir.
Sevmek, aşkın değerine saygı duymakla olur. Saygısız sevginin yaşaması mümkün değildir. Hürmet, muhabbetin gıdasıdır. Eşitlik diye, cinsiyet özgürlüğü diye, çirkinleşen kadınların kaybettiği güzellikler ile huy güzelliği değil de yüz güzelliğini dışarıda arayan erkekler için yüreğimiz ne kadar yansa yeridir. Sevginin olmadığı, saygının kalmadığı yerde güven kalır mı? Kadının talihsizi, kaybettiği sevginin güzelliğini ve gücünü kanun maddelerinde aramak zorunda kalanıdır.
Sevginin yaşı yoktur. Aşk, uyanık gönülleri aydınlatan muhabbet meltemidir. Gençlik, aşkın goncalandığı; orta yaş, sevginin idrakine varıldığı bereketli zaman dilimleridir. Yaşlılıkta ebedî yolculuğa hazırlanışı aşk-ı ilahi kolaylaştırır.
Çocuklarını sevgiden nasipsiz bırakan, sevginin güzelliklerini ana kucağında tattıramayan bir toplum ne kadar bedbahttır. Cezaevlerinde evdeki huzurun kıymetini bilemeyen mahkûm kardeşlerimle karşılaşıyorum. Ne olun sahip olduklarımızın kıymetini bilelim. Yazımın devamı haftaya. Kalın sağlıcakla
MAKALEYE YORUM YAZIN
-
12.03.2019 Tul-i Emel
-
28.01.2019 ” Cennet, Cehennem Nasıl bir Şeydir Anlat Bana!”
-
15.12.2018 KENDİ ELLERİMİZLE KENDİMİZE VE GELECEĞİMİZE ZARAR VERMEYELİM
-
10.11.2018 ÇAĞIMIZIN HASTALIĞI : “ BEN HAKLIYIM”
-
26.09.2018 GENÇLER BİLDİK SANDIKLARI ŞEYİN EN BÜYÜK ÇAHİLLERİDİR..
-
17.08.2018 İNSANLAR KIYAFETİNE GÖRE KARŞILANIYOR AMA...
-
28.07.2018 BİR ASIRDIR ÇAĞDAŞ MEDENİYET SEVİYESİNİ NEDEN YAKALAYAMADIK?
-
28.06.2018 HAYATIN İKİ TEMEL GERÇEĞİ
-
18.05.2018 BİR RAMAZAN HATIRAM
-
30.04.2018 HEPİMİZİN HİKAYESİ
-
21.04.2018 " DERELER AKTI GİTTİ KURUDU VAKTİ GEÇTİ"
-
13.04.2018 " BEN BABAMI SEVMİYORUM"
-
12.03.2018 YORMAYANLAR SONUNDA ÇOK YORULUYORLAR
-
05.03.2018 BENİM ÖNÜMDE SÜTRE KALMADI, SİZİN ÖNÜNÜZDE KALDI MI? ( 2. bölüm)
-
27.02.2018 SİZİN ÖNÜNÜZDE SÜTRE KALDI MI? BENİM ÖNEMDE KALMADI
-
20.02.2018 ANNELER-BABALAR! ÇOCUKLARINIZI SÖNMÜŞ BALONA ÇEVİRMEYİN!
-
12.02.2018 MÜHLET VAR İHMAL YOK
-
05.02.2018 RAHMETLİ EŞİNİN TÜLBENTİNİ HERGÜN KOKLAYARAK GÖZ YAŞIYLA ISLATAN ARKADAŞIM
-
27.01.2018 "ÇOK ŞÜKÜR TÜRKLER GELDİ NAMUSUMUZ KURTULDU KARNIMIZ DOYDU"
-
15.01.2018 "GÜZELLERİNİZ SOLMASIN, ÇAMLARINIZ KURUMASIN!"
-
08.01.2018 EVLİLİKTE BİREYSELLİĞİN GETİRDİĞİ SIKINTILAR
-
27.12.2017 BÜYÜK ŞEYTAN EN ÇOK NEYE SEVİNİR?
-
16.12.2017 BOŞANMALARIN ARKASINDAN GELEN SIKINTILAR
-
11.12.2017 GENÇLER VE GENÇ EŞLER HAYALLERİNİZİ PİŞMANLIKLARLA SONUÇLANDIRMAYIN!
-
08.12.2017 HUZURU YANLIŞ YERLERDE ARAYIP DA SONUNDA AĞIR BEDEL ÖDEMEYELİM